Sevgili okuyucular,
Bu bülteni zor bir gecede yazıyorum. Sevdiğim bir arkadaşım, oldukça uzun süren bir sürecin ardından çok sevgili annesini kaybetti. Onun yanında olmaya çalıştığımız bu günlerde tabii ki aklım daha çok yas konusunda.
Yas, zamanın içinde ağır ağır ilerleyen, bazen sustuğumuz, bazen haykırdığımız, bazen de ne hissettiğimizi bile bilemediğimiz bir süreç. Kaybettiğimiz bir insanın ardından duyduğumuz boşluk, bazen hiç kapanmayabiliyor da. Bugün, yas tutmanın doğallığını, ölüm gerçeğiyle nasıl yüzleşebileceğimizi ve kayıplarımızı nasıl içselleştirerek hayatımıza devam edebileceğimizi konuşacağız.
Hazırsanız başlayalım.
Yas Tutmak Gerçekten Ne Demek?
Yas, bir kaybın ardından hissettiğimiz derin üzüntü ve kabullenme sürecini anlatıyor. Ama yasın yalnızca ölümle ilgili olmadığını da biliyoruz. Kaybettiğimiz insanlar için, eski bir hayat, geçmiş bir ilişki, dönüşen bir benlik için de yas tutabiliyoruz. Çoğu zaman, kendimize bu hakkı bile tanımadan ilerlemeye çalışıyoruz. Bazen sırf diğer insanların gözünde güçlü gözükmek için, bazen kendimize hak görmediğimiz için, bazen bir an önce geride bırakmak için bunu yapıyoruz. Oysa yas; geçişin, kabulün ve yeniden inşanın en insani hali ve hepimizin bu süreci kendi ruhumuza en uygun olacak şekilde yaşamaya hakkı var.
Yas, kaybımızı anlamlandırmak için de çok gerekli bir süreç aslında. Yani yas tutmaya ihtiyacımız var. Ancak her birimizin yaşadığı yas süreci diğerinden farklı olabiliyor. Hatırlamamız gereken yegane şey ise yas sürecini kimsenin uygun gördüğü şekilde geçirmek zorunda olmadığımız. Çünkü bizim hislerimiz ve sürecimiz rahatlıkla diğer insanların beklentilerinden farklı olabiliyor. Beklenenden daha kısa sürede toparlanabiliyor ya da daha uzun süre üzüntümüzü yaşayabiliyoruz. “Hayatın devam ettiği” söylemi, bizim için farklı olabiliyor, zira hayat devam ediyor ama artık farklı bir şekil alıyor. Ya da görünüşte çok da yakın olmadığımız bir insanın kaybını çok derinden hissedebiliyoruz. Tam tersi de geçerli tabii! En yakınımızı kaybettiğimizde diğer insanlardan daha kolay toparlanabiliyoruz bazen. Onunla yaşadığımız anılara sığınıyor, belki de bu kaybın onun acılarının son bulması gibi bir anlama geldiğine inanıyoruz. Gördüğünüz gibi, bütün senaryolar hepimiz için mümkün ve birbirimizi yargılamaya hiç hakkımız yok. Sadece kendimize farklı duygularımızı hissetmek için izin vermemiz ve bu durumun zamana yayılacak, dalgalı bir süreç olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Üstelik yas, sadece üzüntüden de oluşmuyor. İçinde öfke, suçluluk, çaresizlik, inkar, hatta bazen rahatlama bile barındırabiliyor. Kayıp yaşandığında, bu duygular iç içe geçerek farklı zamanlarda yüzeye çıkıyor. Bazen bir sabah uyanıp o kişiyi hala hayatımızdaymış gibi düşünebiliyoruz. Bazen de gülmek suçluluk hissiyle beraber geliyor. Yasın doğasını anlamak, ona izin vermek ve kendimize karşı şefkatli olmak bu süreçte atabileceğimiz en önemli adım oluyor.
Yas Sürecinde Kendimize Sorabileceğimiz Sorular
Yas tutma sürecimde kendime yeterince izin veriyor muyum? Yoksa kendimi bastırıyor muyum?
Kaybettiğim kişiyle ilgili anılarımı nasıl yaşatabilirim?
Ölüm benim için ne ifade ediyor? Onunla barışık mıyım?
Yasımı dışarıya nasıl yansıtıyorum? İçimde tuttuklarım var mı?
İnsanlardan nasıl bir destek almak isterdim? Bunu talep edebiliyor muyum?
Kaybımın bana öğrettiği en büyük şey ne oldu?
Yasın benim için nasıl bir anlamı var? Onu nasıl dönüştürebilirim?
Ölüm Gerçeğiyle Yüzleşmek
Ölüm, çoğu zaman düşünmek bile istemediğimiz ama hayatın en değişmez gerçeği. Ve bu gerçekle yüzleşmek çoğumuz için oldukça korkutucu. Ancak ölüm üzerine konuşmaktan kaçındıkça kayıplarla baş etmek daha da zorlaşabiliyor.
Yas sürecinde en büyük zorluklardan biri, sevdiğimiz insanın artık burada olmadığını kabullenmek oluyor. Onun sesini duyamayacağımız, ona dokunamayacağımız, hayatımızda fiziksel varlığını hissedemeyeceğimiz gerçeği… Ama bu gerçek, anılarımızı, sevgimizi ve onun bıraktığı izleri yok etmiyor. Ölümle beraber o kişinin bizim için varlığının şekil değiştirdiğine inanmak mesela bana iyi geliyor. Hepimize iyi gelen farklı yaklaşımlar olabiliyor. Burada en önemli olan, bunu düşünebilmek için kendimize izin verebilmek.
Kendi ölüm korkumuz da kayıplarla birlikte daha belirgin hale gelebiliyor. Kimi zaman yas, bize kendi faniliğimizi hatırlatıyor ve bu da bambaşka bir kaygı dalgasını tetikleyebiliyor. Ancak ölüm, yaşamın doğal bir parçası. Ölüme dair düşüncelerimizle barışmak, kaybettiklerimizi daha sağlıklı bir şekilde hatırlamamıza ve yas sürecini daha anlamlı bir hale getirmemize yardımcı olabiliyor.
Yası Kabullenmek: Kendimize Alan Açmak
Yas, zamana yayılıyor. Bazen yoğun bir şekilde hissediliyor, bazen hafifliyor ama hiç tam olarak kaybolmuyor. Onunla başa çıkabilmek için kendimize alan tanımak ve yas sürecinin doğrusu ya da yanlışı olmadığını kabul etmek gerekiyor.
Bazılarımız sessizlikte yas tutarken bazılarımız konuşarak iyileşiyor. Kimimiz yalnız kalmak istiyor, kimimiz destek arıyor. Kimimiz kaybettiklerimizin izlerini her yerde görmek istiyor, kimimiz bir süre o izlerden uzaklaşmayı seçiyor. Bunların hepsi normal. Hiçbiri doğru ya da yanlış tercihler değiller.
Eğer yas sürecindeyseniz kendinize şu alanları açmayı deneyebilirsiniz:
Duygularını İfade Etmek: Yazmak, konuşmak, ağlamak veya sessizce oturmak… Hangisi size iyi geliyorsa onu tercih edin, yeter ki duygularınızdan kaçmayın.
Kendi Yas Ritüelini Oluşturmak: Kaybettiğin kişiyi anmak, onun sevdiği bir şeyi yapmak, bir günlük tutmak… Buna hemen başlamak bile gerekmiyor. Benim için mesela kaybettiklerimin doğum günleri, ölüm günlerinden daha özel. Doğum günlerinde onları keyifle anıyor, elimden geldiğince onlarla olan anılarımı yaşatmaya çalışıyorum.
Zihinsel ve Duygusal Yükleri Hafifletmek: "Güçlü olmalıyım" baskısından kurtulmak size iyi gelecek. Güç, bazen kırılganlığı kabul etmek anlamına geliyor.
Anıları Koruyarak Yaşamak: Kaybettiğiniz kişi ya da şey, sizinle birlikte var olmaya devam ediyor. Onun sizin hayatında hala önemli bir yeri var. Ve siz var oldukça o da var olmaya devam edecek. Bu konuyla çok yakından ilgili olan Coco filmine bir şans vermeyi değerlendirmek ister misiniz?
Zamana Güvenmek: Yas, varış noktası olmayan bir yolculuk. Dalgalanmalara izin verin ve zamana güvenin. Duygularınıza alan açabildikçe yavaş yavaş yerlerini tatlı bir nostaljiye bırakacaklar ve bu size iyi gelecek.
Destek Almak: Yasınızı paylaşabileceğiniz insanlarla konuşmayı denemek size iyi gelebilir. Herkesle her şeyi konuşmak istemeyebilirsiniz (ki zaten böyle bir süreci herkes anlamayabilir de) ama profesyonel bir destek ya da benzer bir kayıp yaşamış bir topluluk size iyi gelebilir.
Öz Bakıma Dikkat Etmek: Yas sürecinde yemek yemeyi unutmak, uykusuz kalmak, günlük hayatın akışından kopmak oldukça yaygın. Kendinize nazik davranın ve temel ihtiyaçlarınıza özen gösterin. ❤️🩹
Kaybettiklerimizle, anılarımızla, içimizdeki dalgalı duygularla bir arada yaşamayı öğreniyoruz. Yas, geride kalanlar için hayatın devam ettiğini ama her şeyin eskisi gibi olmayacağını kabul etmekle başlıyor.
Umuyorum ki bu bülten sizin yas sürecinize biraz olsun eşlik edebilir. Yas tutmanın en insani süreçlerden bir olduğunu ve yasın, yalnızca kaybetmekle değil, hatırlamak ve dönüştürmekle de ilgili olduğunu hatırlatarak bu haftalık aranızdan ayrılıyorum.
En içten sevgilerimle,
Psikolog Dr. Gizem Sürenkök
Çok teşekkürler. Yasa alan açan bir kültürde yaşıyoruz aslında ama sadece belli yaslar için bu geçerli maalesef. İyi ki yazıyorsunuz.